ÇERKEZ SÜVARİLERİNİN AHLÂKİ DURUMU VE ORDUYA VERDİKLERİ EZİYET
Çerkez suvarilerimizin durumuna yukarıda da bir nebze dokunmuştum. Orduya yardım için geldikleri günden beri tatsız tuzsuz devam eden halleri, şu sıralarda çok daha yavan bir durum aldı. Hatırlarsınız, aslen kendilerinden olan Mûsâ Paşa, belki disiplini temin eder ümidi ile başlarına kumandan tayin edilmişti de, adamcağız sonradan: ( Hayır, yapamıyacağım. Bunları zaptırapt altına almak mümkün değil.) diyerek istifa etmişti. Bunların orduya verdikleri eziyet ve sıkıntılardan başka, uğradıkları, köyler halkına revâ gördükleri zulüm ve işkence ise, dayanılmaz bir hal aldı. Kimisinin koyununu,ki misinin inek ve öküzünü çalarlar; yahut memleketlerine aşırırlar. Köylüleri döğer söğerler, yaralarlar. Faillerinin aranıp cezâlandırılmasına ise,ne durum, ne zaman müsait...Vatandaşlarımızın feryâdı ise, ayyûka çıkıyor. Hele bâzı Ermeni köyleri bunların tecâvüz ve zulümlerinden kurtulmak için Rus ordularını bekler ve onlara yardım eder oldular. Başkumandan önündeki mes'eleleri ve düşmanı bırakarak , yapılanla- rı tahkik ve halkın şikâyetini dinlemeğe fırsat bulamadığı için, bu Çerkez süvarilerini iki livâ olarak ayırmak zorunda kaldı. Birisini Mustafa Safvet Paşa, diğerisini de Ethem Paşa kumandasına verdi. Fakat yine de bir netice alınamadı. O kadar ham, o kadar bayağı istek ve tekliflerde bulunuyorlardı ki, hiçbirisinin yerine getirilmesine imkân yoktu. Düşmanla hergün burun buruna olan bir ordunun içerisinde çıkarılan buna benzer fesat ve ahlâksızlıklar, her halde iyiye işaret değildir. Feryat ve şikâyetlerin dayanılmaz bir hal aldığı şu sırada, Benli ahmet köyünden zavallı bir Ermeninin zorla bir koyununu almak istemişler, adam (olmaz!) diye dayatınca da vurup öldürmüşler. Ermeniler bir heyet hâlinde gelip Başkumandan Paşaya şikâyetler ettiler. Araştırılıp katil bulundu. Derhal Kars'taki askerî mahkemede dâvâsı görülüp idâma mahkûm edildi. Başkumandan Paşa, hükmün derhal yerine getirilmesini emretti. Katil Kars'ta asıldı. Bu Çerkezin asılması üzerine, Samsun taraflarından gelmiş olan altı yüz Çerkez süvârisi derhal ellerindeki ordumalı silâhları atıp cepheyi terkle çekilip gittiler. Sebebi de , îdâm olunan kendi kabilelerindenmiş.. Niçin idam edilip, halk önünde kabilelerinin namusuna dokunulmuş!... Bak şimdi şunların nâmus anlayışına ve cahilliğine. Ne vardan anlarlar, ne yoktan. Arpa, saman için çıkardıkları zorluklara canlar dayanmaz.
Bunların adet ve kabile dâvâları böyle kaldıkça ordu hizmetlerinde kullanılmaları aynile hatâdır. Ya teker teker süvâri alaylarına taksim edilmeli, yahut hiç kul- lanılmamalıdır. Ama doğrusu, kelimenin tam mânâsı ile yiğittir herifler. Cesâret ve yürekliliklerine diyecek yoktur. Fakat harbin ertesi günü kumandanlarının başına çıkarmadıkları da kalmaz. Vay o kumandanın hâline!
DİKKAT !
BURADA "BAŞIMIZA GELENLER" KİTABINDAN ÖZET VE ALINTI BULUNMAKTADIR. LÜTFEN KİTABIN ORJİNALİNİ ALIP OKURSANIZ DAHA DETAYLI VE GENİŞ BİLGİYE SAHİP OLURSUNUZ.
SAVAŞ BAŞLIYOR
Bugün Temmuzun ondokuzu. Düşmanın Perkiddeki birliklerinde bâzı kıpırdanmalar var.Ayrılan bir miktar kuvvetin sağ kanat açığımıza doğru ilerlemekte olduğu görülüyor. Ordu silâh başı, edildi. Elde bulunan muvazzaf süvarilerimize (ileri!) emri verildi. Düşman yön değiştirdi, Gedikler'e doğru ilerliyor. Düşmanın bu hareketini önlemek için,karşı harekete geçen ordumuzun niyet ve davranışını gizlemek üzere, Önceden Çerkez ve yardımcı diğer süvâriler ordumuzun soluna çıkarıldı.
Bizim süvariler düşmanın ileriye hareket eden iki alay süvarisine çattı. Her iki taraf da avcıya yayılıyor..
Ateş başladı bile. Aradaki mesâfe, canavar çenesi gibi gittikçe artan bir dehşetle kasılıp kapanıyor...
Kılınç kılınca amansız bir döğüş başladı. Uzaktan uzağa duyulan at kişnemeleri, yanıp sönen kılınç parıltılar.
Moskof süvârileri yıldı. Geri çekiliyor. Bizimkiler şâhinler gibi peşlerinde kovalıyor, doğruyor!...
Düşman karargâhından kap kara bir bulut gibi altı bin atlıya yakın imdât geliyor. Geldi. Gelsin!
Bizimkilerde yürek, kor gibi. Ne sarsılma, ne şaşırma... Dönmüyor, vuruyor erliğin en yüce mertebesinde.
Bir buçuk saatlik koca bir alan, şimdi kıp kızıl kan, Sekizbin Moskofa karşı üçbin müslüman Türk döğüşüyor.
Çakışan kılınç, atılan tüfenk sesleri ile meydan gümbür gümbür, gümbürdeniyor.
(Yetişin Şahbazlarım! Vurun yiğitlerim! Gün, bugündür!)
Piyâde ve toplarımız, düşmanın hissedilen niyetine göre yer aldılar. Başkumandan Paşa, altıbin düşman süvârisinin imdâda gelmekte olduğunu gördüğü an, hiç hissettirmeden savaş alanına hâkim bir tepeye gizlice bir batarya top yerleştirmişti. Süvârilerimize, yavaş yavaş dönün, emri uçuruldu. Bizimkiler çekiliyor.. Arkalarından kudurmuş dalgalar gibi düşman süvârisi, olandan habersiz, toplarımızın ateş çenberine giriyor. Tamam! Batarya ateşş!.. Ateş ve ölüm kusuyor toplarımız. Patlayan her mermi ile birlikte ecel deflerleri toptan dürülüyor kâfirlerin. Kıran girdi sanki düşman suvârilerine. Kalanlar böğelek tutmuş danalar gibi kaçıyor, öyle dehşetengiz bir manzaraki, târife sığmaz Ancak görmeğe değer Güneş de batmak üzere Düşman, toplarını getirip yerleştirmek için fırsat da bulamadı. Silâhlar sustu, ve böylece kanlı bir gün üstüne gelip gece, siyah kaim perdesini örttü. Geceleyin ordumuz olduğu gibi yer değiştirdi Akpınar ın bir buçuk saat kadar sağ ilerisinde bulunan Alacadağ'a gelerek savaş hattını, duşmaninkine göre tesbit edip mevzilendi. Düşmanın bu savaşta kaybı, yaralı ve ölü olarak, epeyce tahmin olunuyordu. Çerkezlerden Yarbay Zekeriyyâ ve Binbaşı Reşit Beyler yaralandılar. Yaraları ağırca olduğu için istekleri Üzerine istanbul'a gönderildiler Aynen Kafkasya göçmenlerinden Hacı Murad ve Hacı Mustafa Beyler şehit oldular iki üç yüz kadar süvâri atımız gitti.
SAVAŞTAN SONRA
Muvazzaf suvâri atlan ile top çeken beygırlerimizde uğranılan zarar ve noksanların giderilmesi için yapılan çalışmalar gürültüsüzce devam ediyor. Fakat Çerkezlerin ölen atlarının bedelini vermek ve onları tekrar süvâri etmek. İşte bu uğurda akla karayı seçiyoruz. Kimisi gelir benim atım şöyle asıl idi, böyle asıl idi der, bu kadar ister. Yalandan birbirine şâhit olur vesika ve şehâdetnâmeler hazırlarlar. Ortalama olarak hayvanlarına yirmi beşer lira verelim desen, dört beş bin lira tutar. Ordu bunca parayı nereden bulsun, (yok) desen, tınmazlar. (Paranız yok idi ise, niçin muhârebe ediyorsunuz?) der, bar bar bağırırlar. Haydi diyelim ki, paraları bulunup verilsin. Fakat o kadar hayvanı buralarda nasıl bulursun? Peki Muvazzaf süvâri atları ve top hayvanları ne olacak?...Tââ Anadolu ortalarından hayvan satın alınacak da, getirilecek!.. Devletin ordu ihti- yaçları için hayvan yetiştiren çiftlikleri de yok ki, oradan alalım. Ama karşımızdaki düşmanın durumu böyle mi ya? Onların ihtiyat hayvanlarını yetiştirecek çiftlikleri, ot- laktan ve kışlakları bile var. Her ne ise, başımıza, çıkan bu hayvan belâsını geçirmek için seraskerlik makamına (Amanın para yetiştiriniz) diye yazdık. (Gerekenin yapılması bâbında Pâdişâhımızın emri vardır.îstediğiniz parayı, borç olarak Vilâyet idâresinden temin edebilirsiniz), diye cevap verdiler. Vilâyette kim var? Kimden para alınacak? Zenginler nerede? Hem öyle karanlık günlerde kim kime para verir? Buralarını hiç düşünen yok. Sonraları İstanbul'dan, yalnız bir defacık, onbin lira geldi, o da D.Beyazıt Ordusuna muhtaç oldukları yiyeceği İran'dan almaları için gönderildi. İran tüccarları bizim lirayı beğenmiyor, sattıkları mal karşılığında altun istiyorlardı. İran devleti harbin başlarında Bağdat taraflarında aldığı bâzı hasmâne tavırla devletimizi ihtiyatlı hareket etmeğe mecbur eyledi ise de, sonradan tarafsızlığını ilân ederek, altunlarımız karşılığında da olsa. İran tüccarlarının Doğubeyazıt'ta bulunan ordumuza erzak satmalarına mâni olmadı. Gâvur Moskofla döğüşuyoruz İran gibi müslüman kardeş bir devlet nasıl bize zorluk çıkarır ki, diye düşünmeyiniz. Biz Batıda Haçovalarda Kosovalarda ve Viyanalarda döğüşürken Doğu hudutlarımızda da fırsat bu fırsattır diyen aynı kardeşlerimizin sürekli olarak hücûmlarına uğradığımızı unutmaynız. Ve işte bu nedenledir ki 93 Moskof Harbi sırasında İran devletinin tarihinde ilk defa olarak islâm kardeşliğine daha uygun ve yakışır olan bu zihniyet ve politika değişikliğine teşekkür edilmelidir, diyorum. Nisan ayından Ocak ayına kadar devlet on ay harp etti. Barıştan sonra da asker birkaç ay daha silah altında kaldı. Askerlere ve hele subayların bâzılarına ancak bir iki aylık verilebildi. Ama büyüklerin çoğu küçüklerinde dişliceleri hep aylıklarını aldılar. Eveet, bunlar unutulmasın! Askerin zarüri ihtıyaçları son haddini buldu. Sırası geldikçe yazacağım. Velhâsıl Çerkezlerin bu konuda gösterdikleri kabalık ve cehâlet, bir gün önceki savaşta gösterdikleri cesâret ve şecâatlarinin gönüllerde bıraktığı o güzel tesiri berbat etti gitti. Öylesine kaba ve dayanılmaz bir hâl aldılar ki, herkes: (Aman ne o hizmet, ne de bu minnet lâzımdır.) diyerek nefret dolu gözlerle onlara bakmağa başladı. Yardımcı kuvvetlere âit bütün gönüllü süvârilerinın atları tâyin olunan bilirkişiler tarafından muayene olunarak değerlendirildi. Takdir olunan kıymet künye defterlerindeki isimlerinin karşısına gerekli açıklamalarıyla yazıldı, ve mühürlendi. Bunda da her ne kadar görevi kötüye kullanma soz konusu idiysede ,... fakat çare ne, ne yapılabilirdi, kiminle yapılabilirdi?.
Wepnechester rifle |
Daha önce uğranılan zararlara göre bu hiç kalır. Bu savaşta ve bundan önceki süvâri hareketlerinde süvarilerimizin kullandığı, (Wepnechester)Winchester tüfenklerinin. Rusların kullandığı (Bardan) tufenklerine nis betle tesir mesafesinin kısa olduğu görüldü. Düşman suvârisi bizimkileri pek uzaktan ateş altına alıyordu. Bundan sonraki süvâri çatışmalarında bizimkiler, pek haklı olarak, uzak menzilli piyâde tüfeği olan Hanry martinlerinden istemeğe başladılar. Bunun üzerine Kars'taki anbarlardan Hanry tüfeği getirtilerek suvarilcrimizdcn bazılarına dağıtıldı. Bu tüfekler uzun olduğu için at üzerinde kolayca kullanılamaz. Fakat bir bölükte beş on tane bulunursa gâyet uzaktan düşmanı zedeleyeceğinden, Wepnechester tüfeği olanlar da bunların şemsiyesi altında düşmana sokulabilir. Altıyüz Çerkez suvârisinin silâhlarını atarak cepheyi terk etmeleri üzerine Seraskerlik Makamından bunların derhal derdest edilerek orduya sevide, dört sene mecbûri hizmete tâbi tutulmaları hususunda mahalli idârelere sert bir emir verilmişse de, bir erin olsun ne harp içinde, ne de harpten sonra yakalanarak sevk edildiğini gördüm. Bir daha da bu emrin arkası aranıp sorulmadı. Buna mâni olan ne idi? diye sormayınız. Hiç şüphesiz kanun ve nizâmnâmelerin tatbikinde göstere geldiğimiz ihmaldir.
SÜVARİLERİMİZ RUSYA İÇERİSİNDE
Yorum Gönder Blogger Facebook
DİKKAT!
İfadeler şekiller, jpg, gif, png,bmp formatlarında resim, foto, video, müzik ekliyebilirsiniz.Resim eklemek için-- [img] resim linki [/img] // Müzik eklemek için :-- [nct]Müzik linki [/nct] Youtube Video ekleme:-- [youtube] Youtube Video Link [/youtube] Link kapanış kutucukların arasına boşluk bırakın
***KÜFÜR HAKARET İÇEREN YORUMLAR SİLİNECEKTİR***
Gülen ifade eklemek için işaretleri kullanın
:) (: :)) :(( =)) =D> :D :P :-O :-? :-SS :-t [-( @-) b-(