Sayfa: 288 Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz
"Islâmiyetin, eski bir Arap müessesesi olup, tarih-i mukad- desin ihtiva ettiği âlemde de meşruiyeti kabul edilen, kölelik mü- essesesini muhafaza ettiği malûmdur, islâmiyet islâm devletine tâbi veya onunla müttefik olmayan memlekederin kâfir halkını, müslümanların kendi istifadeleri için, temellük etmelerine cevaz vermiştir; bu sebeptendir ki, müslüman memleketlerinde köle ticareti uzun müddet mühim bir mevki tutmuş ve köleler, umumî nüfusun mühim bir unsurunu teşkil etmiştir. Erkek köleye Arapça "abd (cem. abid) yahut mamlûk, ka- dın köleye de emeh yahut câriya denilir.
Peygamberin Arap kabileleri ile yaptığı gazvelerde, kadınlar ve çocuklar dahi dahil olmak üzere, ele geçirdiği harp esirleri, fid- ye-i necat vermedikleri takdirde, eski Arap âdetine göre, köleliğe düşerlerdi. Bu veçhile Beni Mustalik'a karşı yapılan gazvede, Müslümanların eline birçok kadın geçmişti. Bunlardan biri olan Cüveyriye b. al-Haris'sahabeden Sabit b. Kays'in hissesine düş- müştü. Bu kadın maruf bir aileye mensuptu ve kendisini kurtar- mak için, fidye verileceğini biliyordu. Hürriyetini iade için, 9 ya- hut 10 miskal altın verilmesi hususunda Sabit ile anlaşmıştı. Bu karardan sonra Peygamberin yanına giderek, muavenetini dile- mişti. Cüveyriye çok güzeldi; bu sebeple Peygamber fidyesini ödemiş ve ona talip olmuştu. Bu hal müslümanlann kendi elleri- ne düşen diğer kadınlara da hürriyetlerini iade etmelerine sebep olmuştu; zira, Peygamberin karabet kesbettiği bir kabileye men- sup kadınların bizim elimizde esir olmaları münasip olamaz, de- mişlerdi. Arabistan'da satm alma veyahut eşkıyalık yolu ile de köleler elde edilirdi. Mesela Peygamberin kölesi olan ve islâmiyeti birin- ci olarak kabul etmiş bulunan Zeyd, asalet ve necabet sahibi Beni Kelb kabilesinden idi. Günün birinde Zeyd'in anası, kendi kabi- lesini ziyarete gittiği vakit, yanma henüz çocuk olan oğlunu da beraber almıştı. Fakat yolda önünü kesen birtakım atlılar anası- nın elinden Zeyd'i kapmışlardı. Bu eşkiya Zeyd'i satmak için, 'Ukaz'a götürmüşlerdi; orada Zeyd'i satın almış olan Hadice, Peygamber ile izdivacından sonra, onu kocasına hediye etmişti, Zeyd'in babası, oğlunun ziyanını işittiği vakit, çok kederlenmişti; bir türlü müteselli olamıyordu. Bir müddet sonra, Beni Kelb'den bazı kimseler Zeyd'i Mekke'de görmüşler ve bunu babasına bil- dirmişlerdi. Bunun üzerine bu zat Mekke'ye koşmuş ve Peygam- bere: —"vereceğimiz fidyeye mukabil onu azad ediniz"— demiş- ti; fakat Zeyd çağrıldığı vakit, Peygamberin yanında kalmayı ter- cih etmişti.
Besinci Kısım Sayfa: 289
O zamanlar, esirler arasında birçok Araplar dahi vardı. Fa- kat daha cahiliyet devrinde bile Afrika'dan ve şimal memleketle- rinden gelmiş beyaz ve siyah esirler bulunuyordu, (kr,. G. Jacob, Abtarab. Beduinenleben, 2. tab., s. 137; Antara, Muallaka, beyit 27, nşr. Arnold., s. 153). ister satın alınarak, ister harpte yakalanmak suretiyle olsun, hiç bir arabın köle olamayacağı esasını, umumî bir kaide olarak, ilk defa halife 'Ömer'in vazettiği söylenir. Buna göre, yalnız ya- bancılar köle olabilecekti, (kr,. A. von Kremer, Culturgesch. des Orients unter den Chalifen, 1.104) Herhalde şeriat, müslümanla- ra dindaşlarını esaret altına almayı menetmiştir; bundan dolayı çocuklarını satmaları ana ve babalarına memnudur, (fakat krş. E.W.Lane, Modern Egyptians, I, bab VII: Domestic life; the lower orders). Roma kanunlarında caiz olduğu gibi, bir müslüman ala- caklı borçlusunu esir gibi satamaz. Bununla beraber, köleler, ço- ğunlukla geçerli olduğu gibi, İslâm dinini kabul ederlerse, bun- dan dolayı kölelikten her zaman kurtulmuş olmazlar. Köle ticareti Orta Çağda, Arapların diğer kavimlerle ihtilât ve imtizaçları hususunda, pek mühim bir rol oynamıştır; zira; ge- rek siyah ve gerek beyaz, binlerce esir her sene müslüman mem- leketlerine ithal olunuyordu. Her sene Bagdad pazarına Orta As- ya'dan (Türkistan, Fergana ve başka yerlerden) sayısız Türk esir- leri getirilmekte idi; bunlan zenginlere ve hususiyle saraya satar- lardı. "Hilafetin şark hududu ülkeleri Bagdad sarayına vergi ma- kamında insan vermekle mükellef olduğu gibi, islâm Devletinin garp ucunda kâin vilâyetler, Afrika ve Magrib (Muritania) için de o mükellefiyet vardı... Afrika'nın içinden, yani asıl Sudan'dan, Ak- deniz sahillerinde Araplann ellerinde bulunan şehirlere doğru ol- mak üzere, büyük mikyasta köle ihracatı yapılırdı." Frenk ve Yu- nan memleketlerinden dahi birçok beyaz köleler gelirdi. Kezalik Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz İspanya'da ve İtalya limanlarında, hususiyle Civita-vecchia iskele- sinde dahi köle ticareti ilerlemişti. Venediklilerin VIII. asırda Ro- ma'da bir esir pazarları vardı; bu pazar ancak 748 senesinde papa Zacharias tarafından kapatılmıştır. (A. von Kremer, göst. yer., I. 234; II, 152-153). Son asırlarda Mekke, birtakım siyasi hadisat ve ahvalin ikası ile köle ticaretinin merkezi olmuştu. Bu köleler oraya bilhassa Afri- ka'dan ve Kafkasya'dan getirildi. C. Snouck Hurgranje (Mekka, II. u v.dd) derki; —"Çerkeş köle ve cariyeleri istanbul yolu ile Mekke'ye ge- lirler; bunların kıymetleri yüksek olduğu için.... nadir bulunur ve Mek- ke'de açık pazarda asla satılmazlar... Afrika'dan gelen köleler ise, hem çok alınıp satılır, hem de nüfûsunda mühim yer tutar, inanılmayacak birşey gibi görünse bile, Mekke'nin köle pazarında, zaman zaman İngi- liz Hiııdistanı'ndan ve Felemenk Hindistanı'ndan ithal edilmiş bazı esirler satıldığı da vâkidir. Menşeleri Hindistan olan birçok genç köle- leri bizzat gördüm... Onları o memleketlerden kapıp kaçırdılar mı, yok- sa babalan mı sattı, bunu anlamağa muvaffak olamadığım gibi, o köle- lerin asıl hangi mıntıkadan olduklannı da keşfedemedim." Singapur'da hâlâ carî köle ticaretine ve çinli köle kadınların istifraşına ait fetva için bk. C.Snouck hurgronje, Ein arabischer Beleg zum heutigen Sklaven- handel in Singapore (Zeitschr. d. Deutsch. Morgenl. Gesellsch., XLV, 395-402,) 13u müellif diyor ki (göst yer., s. 401): — "Mekke'de ikame- tim esnasında Singapur'dan birtakım çinli cariyelerin mübarek beldeye getirilmesinin nadir birşey olmadığını müşahade etmiştir."
ŞERİATE GÖRE KÖLELERİN HUKUKİ VAZİYETİ İSTİFRAŞ VE NİKÂH
Nazarî olarak, köleler kanunî hiçbir mal ve mülke sahip olamazlar, islâm hukukuna göre, onlar eşya makulesinden ve sa- - Efendisinin cariyeyi kendine helal sayıp, onunla yatağa girmesi demektir. Beşinci Kist m 291 hiplerinin mutasarrıf oldukları meta cinsindendir; esirin sahibi onları, kendi keyfîne göre, isterse satar, dilerse, hibe ve cihaz ola- rak veya başka suretle vererek elinden çıkarabilir. Esirlerin bir mukavele akdine kanunen ehliyetleri yoktur; esirler ne ferağ ede- bilirler ne de bir taahhüde girebilirler; vasiyet de edemedikleri için, ne vâsi ne de nâzir olamazlar; onların kazancı, sahiplerinin malıdır. Esir mahkeme huzurunda şahadet dahi edemez. Bunun- la beraber, sahibinin namına ve onun emri ile meselâ bir dükkân- da çalışan kölenin, mukaveleler akdine veya kanunî tasfiye-i he- saba tevessül etmesi caizdir (böyle olan köleye İslâm fakihlerinin kullandıkları ıstılâh ile me'zun-lehu denilir.) Şeriat ahkâmına göre, kadm köleler ile sahipleri arasında ni- kâha lüzum yoktur, sadece istifraş kâfidir. Fakat diğer ahvalde şeri- at köleler arasında nikâhın meşruiyetini kabul ettiği için, sahipleri- nin izni ile (hür veya gayr-i hür) iki kadınla nikâh akdedebilir; bir- çok fakihlerin reyleri böyledir, yalnız mâlik! fakihlerine göre, köle- ler de dört kadın ile evlenebilir. Evlenen köleler dahi, hür insanlar gibi, evleneceği kadma mehrini vermekle mükelleftir ki, bunu çalı- şarak öder; fakat bir cariyeye verilecek mehir, o cariyenin sahibine aittir. Zira cariye hiç bir şeye tasarruf edemez. Bir köle zevcesini iki defadan fazla boşayamaz; köle karısını birinci defa boşadığı vakit, 'iddet (bekleme) müddeti içinde o kadını tekrar alabilir; fakat onu ikinci defa boşarsa, talâk kat'i olur. Köle veya hür kadınların iddet- leri hakkında aynı kaideler câridir; şu fark ile ki, cariye kocasını ölüm sebebiyle kaybederse, ancak iki ay beş gün bekler; eğer koca- sını ölümden gayri bir sebeple kaybetmiş olursa, bu müddet, üç kur' (kadınların ay başısı) yerine yalnız iki kur* olarak hesap edilir.1 Evli bir cariyenin çocukları, köle olarak sahibine aittir. Bir 1 Kölelerin sosyal sorumlulukarı ve görevleri yarım olduğundan mükellefiyetleri de yarım olmuştur. 292 _Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz hür adamın başkasının cariyesi ile evlenmesi caizdir. Bu işin mah- zuru şudur ki, bu izdivaçtan doğan çocuklar analarının sahibinin malı olurlar. Bundan dolayı fukahanın ekserisi hür bir erkeğin bir cariye ile evlenmesini, ancak aşağıdaki dört şart ile kabul ederler: 1. erkeğin hiç evlenmemiş olması; 2. hür bir kadına verecek mehri olmaması; 3. şayet evlenmezse, dayanamayarak fişka düşe- ceğinden korkması; 4. evlenmek istediği cariyenin müslüman ol- ması (krş. Kur'ân, IV, 29-39) Yalnız hanefiler hıristiyan ve yahudi bir cariye ile evlenmeği de tecviz ederler ve 2. ile 3. şartı saymaz- lar. "Hür erkek ile cariye arasında evlenme, zannedildiğinden da- ha sık vukua geliyor." (Mekke, 11.136) Eğer bir adamın cariyesinden çocuğu olursa, çocuk, baba- sının medenî haline tâbi sayıldığı için, hür olur. Bu esası ilk defa huhuka ithal eden, İslâm dinidir. Eski Araplar partas sequitur ventrem (çocuk batna çeker, yani çocuk annenin medenî vaziye- tine tâbidir) kaidesine riayet ederlerdi. Şair 'Antara'nın vaziyeti buna bir misaldir; habeş bir cariyeden olduğu için, köle idi; baba- sı ona, şecaatine mükâfaten, sonradan hürriyetini bahşetmişti. Is- lâmın bidayetinde cariyelerin "kendi efendilerini", yani hür ço- cukları, hatta halifeleri doğuracakları düşüncesi, hakiki /jj^Jhis- lerini rencide etmekte idi. (bk.J. Wellhausen, Die Ehe be ^ ı al- ten Arabern, Nachr, d. Kgl. Gesell. d. Wiss. zu Göttingı afhil.- hist. KI., 1893, s. 440; A. von Kremer, göst. yer., II. 106; Lancob, göst. yer., s. 213; Agani, IW, 149; krş. J.L. Burckhardt, on the Bedouins and Wahabys, London, 1831,1,182). Sahibinden bir çocuğu olan cariye "ümmül- veled" (çocuk anası) olur ve bu cariye sahibinin vefatında hür olur. Bundan do- layıdır ki, o cariyenin sahibi kendi ûmm veıed'ini ne satmak ve ne de rehin etmek hakkına sahibtir. Kölelerin sahibi ancak kendi müslüman, hıristiyan ve musevi esirlerini istifraş edebilir, müş- Beşinci Kısım 293 rikler bundan hariçtir. Bundan başka Şâfıî mezhebine göre, bu- günkü hıristiyan ve yahudilerin ellerinde bulunan Mukaddes Ki- taplar muharref olduğundan, hıristiyan ve yahudi kadınlar dahi istifraşı caiz olmayan müşriklere mümasil tutulur. Satın alma ve- ya başka bir suretle bir cariye edinmiş olan kimse, cariyenin gebe olmadığına emin olmadıkça, onu istifraş edemez; bundan mak- sat, doğacak çocuğun nesebinde şüphe vukuunu önlemektir. Bu- na Arapçada istibrâ" (beklemek yahut cariyenin rahmi boş olup olmadığını araştırmak manasına) derler. Şeriat bu maksatla bir bekleme mühleti tayin etmiştir. Şayet cariye gebe ise sahibi ona, çocuğunu doğuruncaya kadar yaklaşamaz.
AZAT ETME VE KÖLESİNİ AKRABA EDİNME
Islâmda kul azadı, salih amel (kurba) ve ahirette ecri mucip bir fiil telâkki edilir. Peygamberin "Bir müslüman köleyi azat eden, cehennem azabından kurtulur" dediği rivayet olunur. Tabi- idir ki, bir kulu yalnız onun meşru sahibi azat edebilir. Fakat bir kulun müteaddit sahipleri olur ve bunlardan biri o kulu azat ederse, kul tamamiyle hür olur; şu kadar ki, azat eden kimsenin diğer hissedarlara hisselerinin kıymetini ödemesi lazımdır; aksi takdirde, kul kısmen hür olur. Böyle bir köleye "muba'az" yani hisseli denir. Yukarıda zikredildigi gibi, Ümmül-veled, sahibi öl- düğü vakit, hür olur. Kezalik yakın akrabasından birisi tarafından temellük edilen esir de kendiliğinden hür olur. Şafiî mezhebine göre, bu imtiyazdan istifade eden esirler yalnız sahiplerinin usûl ve furu'undan olanlardır. Mâlikîler bunlara kız ve erkek kardeşle- ri, Hanefiler ise, kendilerine nikâh düşmeyen bütün akrabayı (zu'l-mahram) da ilave ederler. Eğer bir kimse kendi kuluna "öldüğüm vakit sen hürsün" derse, bu tarzdaki azada tedbir denilir. Birçok fakihlerin (hanefı 294 _Kadın ve Hayal Hakkında Bilmediklerimiz ve mâliki) reylerine göre, tedbır'den rücu caiz değildir ve mudeb- ber (bu suretle azat edilmiş) olan kulun mülkiyet! başkasına dev- redilemez. Şâfiîlere göre, kul sahibi herhangi bir vasiyet şartım değiştirebildiği gibi, tedbir'i de feshedebilir. Mesela mudebber ı satarak, tedbir'i ilga etmiş olur. Herhalde kul sahibi öldüğü vakit, tedbir'e bir vasiyet hükmü nazariyle bakılması lazım geldiğinde reyler müttefiktir. Şayet mudebber'in kıymeti mirasın üçte bınnı geçerse, kul, yalnız bir hissesi itibariyle, hür olur; arta kalan his- sesi ise, yine kul kalır. Kitâbe kulun kendi nefsini satın almasıdır; bu usul eski Arap örfünden İslâm Şeriatine geçmiştir, (kr,. yukarıda hikayesi geçen Cüveyriye misali ve Kur'ân XXIV. 33) Kitâbe, mukaveleye dayanan bir azattır; bu mukaveleye göre, esaretten kurtulmak is- teyen kul, Şâfıîlerin kavline göre, sahibine, hiç olmazsa ıkı veya uç taksitte, hürriyetinin muadil kıymetini ödemelidir. Bu mukave e kul sahibi (mukâtib) tarafından feshedilemez. Fakat kul (mukâ- teb) isterse, mukaveleyi feshedebilir. Köle kendi bedelini verme- ği taahhüt ettiği takdirde, efendisi onun mal sahibi olmasına mü- saade etmeğe mecburdur. Mukâteb satılamaz ve son taksiti öde- diği vakit, hürriyetini elde etmiş olur. Hürriyetini elde etmek isteyen bir kula yardım etmek büyük sevaptır. Şâfiîlere göre, kul sahibinin bedel üzerinde tenzilât yapma- sı lâzımdır. Zekâtın bir kısmı da mukâteb'lere tahsis edilmelidir. Bir kul kitâbe istediği vakit, rıza göstermek kul sahiplen için se- vaptır; fakat, eski fakihlerden bir çoğunun müdafaa ettiklen gibi, bu mecburî değildir. Hürriyetten tamamen mahrum olan, ne mukâteb, ne mu- debber, ne ümmül-veled ve ne de muba'az olmayan kula, kınn derler. Velâ, 'itk'ın hukukî bir neticesidir. Azat olan köle eski sahibinin Beşinci Kısım 295 mevlâsıdır; bu mevlâ şayet vârissiz ölürse, sahibi, o da ölmüşse, onun erkek vârisleri ('asabât) azatlının mirasını alırlar. Filhakika kulu azat edenin vefan halinde, velâ vârislikten başka bazı haklar daha iktisap eden 'asabât'a intikal eder. Bundan dolayı velâ' sahibi azatlı cariyenin nikah velisi de olur. Yine böylece azatlıyı öldüren tarafından tediye edilen diyeti de alır v.s.
ŞİMDİKİ MÜSLÜMANLARDA ESARET, ESİRLERE YAPILAN MUAMELE
Kur'ân (IV, 40) "Allaha ibadet ediniz ve kullarınıza dahi iyi muamelede bulununuz.." diyor. Bir çok bitaraf şahitlere göre, ls- lâmda köleler hukuktan mahrum olmakla beraber, kendilerine umumiyetle fena muamele edilmez. Krş. E. W. Lane, The tho- usand and one nights (bab J.not 13. On slaves): — "Peygamber, esirlere iyi muamele edilmesi hususunda kuvvetle ısrar etmiş ve kö- lelere yediğinizi yediriniz, giydiğinizi giydiriniz ve onlara kudretle- ri fevkında bir şeyi emretmeyiniz— diye buyurmuştu. Bu düstur- lara tamamen yahut geniş ölçüde riayet olunmaktadır. Köle sahi- bi, evlendirmemiş bulunduğu cariyelerini istifraş edebilir... Bu odalıkların çoğu kendi hallerinden memnundurlar... Diğer bütün erkek veya kadın kölelere de, umumiyetle, iyi muamele ediliyor,,. İşleri ekseriya hafiftir... Şarkta seyahat edenlerin ifadeleri, Müslü- manların ekserisinin esirlerine insanî muamele ettiklerine şehadet ediyor." C. Snouck Hurgronji (Über meine Reise nach Makka, Ver- handl. d. Gesellsch. f. Erdk zu Berlin, XIV, 1887, s. 150 v.d.) şöyle diyor: — "Avrupalılar, Islâmda kölelik hakkında, Amerika ile Şarktaki şartları birbirine karıştırmaktan dolayı, hatalı hükümler vermişlerdir. Bundan dolayı İngilizlerin, esir ticaretini men' için, koydukları nizamlar hakkındaki sitayişler pek yerinde değildir.
Afrika kabileleri hayat ve hürriyetin kıymetini anladıkları gün esir ticareti nihayet bulacaktır. Bugünkü şartlar içinde onlar için, köle olmak bir saadettir. Denemek için, kendilerine benimle birlik- te yurtlarına dönmelerini teklif ettiğim esirlerin hemen nepsi, bu teklifimi, ancak kendilerini tekrar Mekke'ye getirmekliğim şartı ile kabul ediyorlardı. Bu köleler, umumiyetle, sahiplerinin aileleri içi- ne giriyorlar, birkaç sene hizmetten sonra da, hür insanlar gibi, ce- miyet içine kabul ediliyorlardı; hatta bu esaret sayesinde adam sıra- sına geçtiklerine inanmış bulunuyorlardı... Velhasıl vaziyeti yakın- dan gökdükten ve meseleyi etrafı ile mütalaa ettikten sonra, şu kanaate vardım ki, kölelik aleyhinde yapılan propagandalar hiç de beğenilecek şeyler değildir." Krş. bir de Snouck hurgroji, Bijdr.tot de Taal., Land-en Volkank. v. Ned.-Indie, 5. seri, II, 375 v.dd.; J.F. Keane, Six months in Mecca, s. 94-100; L.Stross, Sklave- rei und Sklavenhandel in Ostafrika und im roihen Meere (Oes- terr. Monatsschr. fur den Orient, 1886, nr. 12, s. 211-215) Snouck Hurgronje (Über meine Reise, göst. yer.) diyor ki: — "Bilhassa habeş odalıklar, bir çok sebepten dolayı, Mekkeliler nezdin- de kendi hür zevcelerinden daha ziyade makbûldür. Bu vaziyeti Şeri- at de örf ve adet de kabul etmiştir." Aynı müellife (Mekke, II. 136 v. dd.) göre: — "Bir veya birçok Mekkelinin anası sıfati ile ümmül- ve- led, her ne kadar ismen hâlâ cariye ise de, Mekke cemiyetine fi'len hür bir uzuv gibi mensuptur... Nazari bakımdan onun çocukları hür ana- lardan doğmuş çocuklarla tamamiyle müsavidir. Fi'liyatta babaların cariyeden doğmuş çocuklarını, hür zevcelerinden doğmuş çocukları- na, tercih ettikleri çok defa görülmüştür; umumiyetle denilebilir ki, hâli ve vakti yerinde olan ailelerde iki sınıf anadan, yani hürler ile ca- riyelerden oğullar vardır ve bir yabana, zahirde bunların vaziyederin- de ve aralarındaki münasebetlerde hiç bir fark göremez." Beşinci Ktsım 297 San'at sahibi, işçi ve hizmetçi gibi kullanılan kölelerin vazi- yeti için bk. Mekke, II. u v.dd. Bu esirlerin umumiyetle hayat şart- lan ağır değildir; yemekleri boldur, "işçi köleler, azat edildikten sonra, ücretli olarak iş ararlar; hizmetçilik, sakalık v.s. gibi; çok defa, bilhassa sahipleri evlenmelerine müsaade etmiş ise, velaye- tin devamını tercih ederler...
Hizmetçi köleler hemen daima yirmi yaşlarında azat edilirler. Bunun bir sebebi de vazifelerinin on- ları hür ve cariye kadınlarla her gün temasa getirmesidir. Hâl ve vakti yerinde olan köle sahibi, mümkün olduğu takdirde, sadık hizmetkârını ev bark sahibi etmek mecburiyetini hisseder; bir esirin azat edilmesi hadd-i zatında sevaplı bir iş telakki edilir. Azattan sonra aile bağı da, eskisi gibi kuvvetli kalır." "Azatlılar için hemen her iş ve mevki açıktır. Hür doğmuş- larla müsavi şartlar dahilinde, hayata atılırlar ve neticede, bu mü- cadele için, diğerlerinden daha az mücehhez olmadıklan görülür; çünkü en nufuzlu şehirliler, emlâk sahipleri ve tacirler arasında birçok azatlılar bulunmaktadır." (göst. yer., II. 13-14) "Velhasıl müslüman esirin vaziyeti Avrupalı hizmetçi ve işçi- ninkinden ancak şekilce farklıdır." (göst. yer., II., 19). J.L. Burekhardt (göst. yer, I., 181-183-357) diyor ki: — "Çölde bir hayli erkek ve kadın siyahî köle görülür. Kendilerine lûtufla muamele edilir, zira fena muamele kendilerini kaçmağa sevkeder; bir müddet geçtikten sonra, azat olunurlar. Bedevilerin yaşama tarzı, zenci kölelerin kendi memleketlerindeki yaşayış tarzlarına çok benzer; bu suretle bu zenci köleler bedevilere ko- layca bağlanırlar ve nihayet adeta kabilenin efradından olurlar. Bununla beraber köleler ve onların nesli ancak kendi aralarında evlenebilirler. Hiç bir vakit hür bir bedevi, bir zenci kadınla ev- lenmez." Krş. bir de C.M. Doughty, Travels in arabia deseria, I, 553-555: —
"Bu yerlerde zenci kanı bahsine gelince her kabile ve şehirde kadın ve erkek zenci köleler olduğu gibi, hür zenci aileler- de de vardır... Arabistan'da kölelerin vaziyeti daima tahammül edileme- yecek gibi değildir ve kendisi ekseriyetle mes'uttur... Eğer kölenin sahibi Allah'tan korkarsa, esiri azat etmek için, uzun senelerin geçmesini beklemez ve azat ettiği zaman da eli boş göndermez. Arabistan yaylalarında —ki, oralarda yalnız vakti ve hali yerinde olanlar köle sahibidir— hayır sahipleri azatlı köle ve cariyeler ev- lendirir ve kendi mallarından onlara ya deve veya hurma ağacı gi- bi şeyler verirler... Bu Afrikalıların gönüllerinde, köle edildikle- rinden dolayı, hiç bir kin yoktur. Onlar ekseriyetle kendi araların- daki muharebelerde esir olmuşlardır. Para ile kendilerini satın alanlar onları kendi aileleri içine sokmuşlar ve erkekleri sünnet etmişlerdir... Allah onlara felâketlerinde lütfetmiştir; onlar: — "Bu Allah'ın lutfudur" diyebilirler; çünkü onlar bu sayede hak di- nine girmişlerdir. Esirlerin yeni vatanları onlara eskisinden daha güzel görünür. Orada onlar Allah'ın hür kullandır, orası onlar için daha yüksek bir medeniyet diyarıdır... Bu cihetle, esarete düş- tüklerinden dolayı, Allah'a şükrederler." (TH. W. JUYNBOLL.) [Zenci esir ticaretinin eski Osmanlı İmparatorluğu dahilin- de dahi, kat'i bir surette, ilgası Abdülmecid zamanında karar altı- na alınmış ve bu hususta Trablusgarp, Bağdad ve Basra vâlileri ile Akdeniz ile Basra körfezindeki Osmanlı donanmaları kuman- danlarına kat'i talimat verilmiş olduğu gibi, o vakit Mısır vâlisi bulunan Said Paşa'ya da, Sudan ve Habeşistan'dan çıkarılıp Mı- sır'a getirilen zencilerin satılmasına nihayet verilmesi ve bu tica- rete devam edenlerin şiddedi bir surette te'dip edilmesi hakkın- da, emr-i âli (bk. Duştur, IV, 368-370) gönderilmiştir.)
Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz kitabından alınmıştır.
Daha fazlası için kitabı alıp okumanız tavsiye edilir.
Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz kitabından alınmıştır.Yazarı: Bahaeddin Sağlam
Devamı: İSLÂMDA KÖLELİK -1 Konumuza bakabilirsiniz
İlgili Aramalar:
"Islâmiyetin, eski bir Arap müessesesi olup, tarih-i mukad- desin ihtiva ettiği âlemde de meşruiyeti kabul edilen, kölelik mü- essesesini muhafaza ettiği malûmdur, islâmiyet islâm devletine tâbi veya onunla müttefik olmayan memlekederin kâfir halkını, müslümanların kendi istifadeleri için, temellük etmelerine cevaz vermiştir; bu sebeptendir ki, müslüman memleketlerinde köle ticareti uzun müddet mühim bir mevki tutmuş ve köleler, umumî nüfusun mühim bir unsurunu teşkil etmiştir. Erkek köleye Arapça "abd (cem. abid) yahut mamlûk, ka- dın köleye de emeh yahut câriya denilir.
Peygamberin Arap kabileleri ile yaptığı gazvelerde, kadınlar ve çocuklar dahi dahil olmak üzere, ele geçirdiği harp esirleri, fid- ye-i necat vermedikleri takdirde, eski Arap âdetine göre, köleliğe düşerlerdi. Bu veçhile Beni Mustalik'a karşı yapılan gazvede, Müslümanların eline birçok kadın geçmişti. Bunlardan biri olan Cüveyriye b. al-Haris'sahabeden Sabit b. Kays'in hissesine düş- müştü. Bu kadın maruf bir aileye mensuptu ve kendisini kurtar- mak için, fidye verileceğini biliyordu. Hürriyetini iade için, 9 ya- hut 10 miskal altın verilmesi hususunda Sabit ile anlaşmıştı. Bu karardan sonra Peygamberin yanına giderek, muavenetini dile- mişti. Cüveyriye çok güzeldi; bu sebeple Peygamber fidyesini ödemiş ve ona talip olmuştu. Bu hal müslümanlann kendi elleri- ne düşen diğer kadınlara da hürriyetlerini iade etmelerine sebep olmuştu; zira, Peygamberin karabet kesbettiği bir kabileye men- sup kadınların bizim elimizde esir olmaları münasip olamaz, de- mişlerdi. Arabistan'da satm alma veyahut eşkıyalık yolu ile de köleler elde edilirdi. Mesela Peygamberin kölesi olan ve islâmiyeti birin- ci olarak kabul etmiş bulunan Zeyd, asalet ve necabet sahibi Beni Kelb kabilesinden idi. Günün birinde Zeyd'in anası, kendi kabi- lesini ziyarete gittiği vakit, yanma henüz çocuk olan oğlunu da beraber almıştı. Fakat yolda önünü kesen birtakım atlılar anası- nın elinden Zeyd'i kapmışlardı. Bu eşkiya Zeyd'i satmak için, 'Ukaz'a götürmüşlerdi; orada Zeyd'i satın almış olan Hadice, Peygamber ile izdivacından sonra, onu kocasına hediye etmişti, Zeyd'in babası, oğlunun ziyanını işittiği vakit, çok kederlenmişti; bir türlü müteselli olamıyordu. Bir müddet sonra, Beni Kelb'den bazı kimseler Zeyd'i Mekke'de görmüşler ve bunu babasına bil- dirmişlerdi. Bunun üzerine bu zat Mekke'ye koşmuş ve Peygam- bere: —"vereceğimiz fidyeye mukabil onu azad ediniz"— demiş- ti; fakat Zeyd çağrıldığı vakit, Peygamberin yanında kalmayı ter- cih etmişti.
İslam ansiklopedisi (M.E.B)
Besinci Kısım Sayfa: 289
ŞERİATE GÖRE KÖLELERİN HUKUKİ VAZİYETİ İSTİFRAŞ VE NİKÂH
Nazarî olarak, köleler kanunî hiçbir mal ve mülke sahip olamazlar, islâm hukukuna göre, onlar eşya makulesinden ve sa- - Efendisinin cariyeyi kendine helal sayıp, onunla yatağa girmesi demektir. Beşinci Kist m 291 hiplerinin mutasarrıf oldukları meta cinsindendir; esirin sahibi onları, kendi keyfîne göre, isterse satar, dilerse, hibe ve cihaz ola- rak veya başka suretle vererek elinden çıkarabilir. Esirlerin bir mukavele akdine kanunen ehliyetleri yoktur; esirler ne ferağ ede- bilirler ne de bir taahhüde girebilirler; vasiyet de edemedikleri için, ne vâsi ne de nâzir olamazlar; onların kazancı, sahiplerinin malıdır. Esir mahkeme huzurunda şahadet dahi edemez. Bunun- la beraber, sahibinin namına ve onun emri ile meselâ bir dükkân- da çalışan kölenin, mukaveleler akdine veya kanunî tasfiye-i he- saba tevessül etmesi caizdir (böyle olan köleye İslâm fakihlerinin kullandıkları ıstılâh ile me'zun-lehu denilir.) Şeriat ahkâmına göre, kadm köleler ile sahipleri arasında ni- kâha lüzum yoktur, sadece istifraş kâfidir. Fakat diğer ahvalde şeri- at köleler arasında nikâhın meşruiyetini kabul ettiği için, sahipleri- nin izni ile (hür veya gayr-i hür) iki kadınla nikâh akdedebilir; bir- çok fakihlerin reyleri böyledir, yalnız mâlik! fakihlerine göre, köle- ler de dört kadın ile evlenebilir. Evlenen köleler dahi, hür insanlar gibi, evleneceği kadma mehrini vermekle mükelleftir ki, bunu çalı- şarak öder; fakat bir cariyeye verilecek mehir, o cariyenin sahibine aittir. Zira cariye hiç bir şeye tasarruf edemez. Bir köle zevcesini iki defadan fazla boşayamaz; köle karısını birinci defa boşadığı vakit, 'iddet (bekleme) müddeti içinde o kadını tekrar alabilir; fakat onu ikinci defa boşarsa, talâk kat'i olur. Köle veya hür kadınların iddet- leri hakkında aynı kaideler câridir; şu fark ile ki, cariye kocasını ölüm sebebiyle kaybederse, ancak iki ay beş gün bekler; eğer koca- sını ölümden gayri bir sebeple kaybetmiş olursa, bu müddet, üç kur' (kadınların ay başısı) yerine yalnız iki kur* olarak hesap edilir.1 Evli bir cariyenin çocukları, köle olarak sahibine aittir. Bir 1 Kölelerin sosyal sorumlulukarı ve görevleri yarım olduğundan mükellefiyetleri de yarım olmuştur. 292 _Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz hür adamın başkasının cariyesi ile evlenmesi caizdir. Bu işin mah- zuru şudur ki, bu izdivaçtan doğan çocuklar analarının sahibinin malı olurlar. Bundan dolayı fukahanın ekserisi hür bir erkeğin bir cariye ile evlenmesini, ancak aşağıdaki dört şart ile kabul ederler: 1. erkeğin hiç evlenmemiş olması; 2. hür bir kadına verecek mehri olmaması; 3. şayet evlenmezse, dayanamayarak fişka düşe- ceğinden korkması; 4. evlenmek istediği cariyenin müslüman ol- ması (krş. Kur'ân, IV, 29-39) Yalnız hanefiler hıristiyan ve yahudi bir cariye ile evlenmeği de tecviz ederler ve 2. ile 3. şartı saymaz- lar. "Hür erkek ile cariye arasında evlenme, zannedildiğinden da- ha sık vukua geliyor." (Mekke, 11.136) Eğer bir adamın cariyesinden çocuğu olursa, çocuk, baba- sının medenî haline tâbi sayıldığı için, hür olur. Bu esası ilk defa huhuka ithal eden, İslâm dinidir. Eski Araplar partas sequitur ventrem (çocuk batna çeker, yani çocuk annenin medenî vaziye- tine tâbidir) kaidesine riayet ederlerdi. Şair 'Antara'nın vaziyeti buna bir misaldir; habeş bir cariyeden olduğu için, köle idi; baba- sı ona, şecaatine mükâfaten, sonradan hürriyetini bahşetmişti. Is- lâmın bidayetinde cariyelerin "kendi efendilerini", yani hür ço- cukları, hatta halifeleri doğuracakları düşüncesi, hakiki /jj^Jhis- lerini rencide etmekte idi. (bk.J. Wellhausen, Die Ehe be ^ ı al- ten Arabern, Nachr, d. Kgl. Gesell. d. Wiss. zu Göttingı afhil.- hist. KI., 1893, s. 440; A. von Kremer, göst. yer., II. 106; Lancob, göst. yer., s. 213; Agani, IW, 149; krş. J.L. Burckhardt, on the Bedouins and Wahabys, London, 1831,1,182). Sahibinden bir çocuğu olan cariye "ümmül- veled" (çocuk anası) olur ve bu cariye sahibinin vefatında hür olur. Bundan do- layıdır ki, o cariyenin sahibi kendi ûmm veıed'ini ne satmak ve ne de rehin etmek hakkına sahibtir. Kölelerin sahibi ancak kendi müslüman, hıristiyan ve musevi esirlerini istifraş edebilir, müş- Beşinci Kısım 293 rikler bundan hariçtir. Bundan başka Şâfıî mezhebine göre, bu- günkü hıristiyan ve yahudilerin ellerinde bulunan Mukaddes Ki- taplar muharref olduğundan, hıristiyan ve yahudi kadınlar dahi istifraşı caiz olmayan müşriklere mümasil tutulur. Satın alma ve- ya başka bir suretle bir cariye edinmiş olan kimse, cariyenin gebe olmadığına emin olmadıkça, onu istifraş edemez; bundan mak- sat, doğacak çocuğun nesebinde şüphe vukuunu önlemektir. Bu- na Arapçada istibrâ" (beklemek yahut cariyenin rahmi boş olup olmadığını araştırmak manasına) derler. Şeriat bu maksatla bir bekleme mühleti tayin etmiştir. Şayet cariye gebe ise sahibi ona, çocuğunu doğuruncaya kadar yaklaşamaz.
AZAT ETME VE KÖLESİNİ AKRABA EDİNME
Islâmda kul azadı, salih amel (kurba) ve ahirette ecri mucip bir fiil telâkki edilir. Peygamberin "Bir müslüman köleyi azat eden, cehennem azabından kurtulur" dediği rivayet olunur. Tabi- idir ki, bir kulu yalnız onun meşru sahibi azat edebilir. Fakat bir kulun müteaddit sahipleri olur ve bunlardan biri o kulu azat ederse, kul tamamiyle hür olur; şu kadar ki, azat eden kimsenin diğer hissedarlara hisselerinin kıymetini ödemesi lazımdır; aksi takdirde, kul kısmen hür olur. Böyle bir köleye "muba'az" yani hisseli denir. Yukarıda zikredildigi gibi, Ümmül-veled, sahibi öl- düğü vakit, hür olur. Kezalik yakın akrabasından birisi tarafından temellük edilen esir de kendiliğinden hür olur. Şafiî mezhebine göre, bu imtiyazdan istifade eden esirler yalnız sahiplerinin usûl ve furu'undan olanlardır. Mâlikîler bunlara kız ve erkek kardeşle- ri, Hanefiler ise, kendilerine nikâh düşmeyen bütün akrabayı (zu'l-mahram) da ilave ederler. Eğer bir kimse kendi kuluna "öldüğüm vakit sen hürsün" derse, bu tarzdaki azada tedbir denilir. Birçok fakihlerin (hanefı 294 _Kadın ve Hayal Hakkında Bilmediklerimiz ve mâliki) reylerine göre, tedbır'den rücu caiz değildir ve mudeb- ber (bu suretle azat edilmiş) olan kulun mülkiyet! başkasına dev- redilemez. Şâfiîlere göre, kul sahibi herhangi bir vasiyet şartım değiştirebildiği gibi, tedbir'i de feshedebilir. Mesela mudebber ı satarak, tedbir'i ilga etmiş olur. Herhalde kul sahibi öldüğü vakit, tedbir'e bir vasiyet hükmü nazariyle bakılması lazım geldiğinde reyler müttefiktir. Şayet mudebber'in kıymeti mirasın üçte bınnı geçerse, kul, yalnız bir hissesi itibariyle, hür olur; arta kalan his- sesi ise, yine kul kalır. Kitâbe kulun kendi nefsini satın almasıdır; bu usul eski Arap örfünden İslâm Şeriatine geçmiştir, (kr,. yukarıda hikayesi geçen Cüveyriye misali ve Kur'ân XXIV. 33) Kitâbe, mukaveleye dayanan bir azattır; bu mukaveleye göre, esaretten kurtulmak is- teyen kul, Şâfıîlerin kavline göre, sahibine, hiç olmazsa ıkı veya uç taksitte, hürriyetinin muadil kıymetini ödemelidir. Bu mukave e kul sahibi (mukâtib) tarafından feshedilemez. Fakat kul (mukâ- teb) isterse, mukaveleyi feshedebilir. Köle kendi bedelini verme- ği taahhüt ettiği takdirde, efendisi onun mal sahibi olmasına mü- saade etmeğe mecburdur. Mukâteb satılamaz ve son taksiti öde- diği vakit, hürriyetini elde etmiş olur. Hürriyetini elde etmek isteyen bir kula yardım etmek büyük sevaptır. Şâfiîlere göre, kul sahibinin bedel üzerinde tenzilât yapma- sı lâzımdır. Zekâtın bir kısmı da mukâteb'lere tahsis edilmelidir. Bir kul kitâbe istediği vakit, rıza göstermek kul sahiplen için se- vaptır; fakat, eski fakihlerden bir çoğunun müdafaa ettiklen gibi, bu mecburî değildir. Hürriyetten tamamen mahrum olan, ne mukâteb, ne mu- debber, ne ümmül-veled ve ne de muba'az olmayan kula, kınn derler. Velâ, 'itk'ın hukukî bir neticesidir. Azat olan köle eski sahibinin Beşinci Kısım 295 mevlâsıdır; bu mevlâ şayet vârissiz ölürse, sahibi, o da ölmüşse, onun erkek vârisleri ('asabât) azatlının mirasını alırlar. Filhakika kulu azat edenin vefan halinde, velâ vârislikten başka bazı haklar daha iktisap eden 'asabât'a intikal eder. Bundan dolayı velâ' sahibi azatlı cariyenin nikah velisi de olur. Yine böylece azatlıyı öldüren tarafından tediye edilen diyeti de alır v.s.
ŞİMDİKİ MÜSLÜMANLARDA ESARET, ESİRLERE YAPILAN MUAMELE
Kur'ân (IV, 40) "Allaha ibadet ediniz ve kullarınıza dahi iyi muamelede bulununuz.." diyor. Bir çok bitaraf şahitlere göre, ls- lâmda köleler hukuktan mahrum olmakla beraber, kendilerine umumiyetle fena muamele edilmez. Krş. E. W. Lane, The tho- usand and one nights (bab J.not 13. On slaves): — "Peygamber, esirlere iyi muamele edilmesi hususunda kuvvetle ısrar etmiş ve kö- lelere yediğinizi yediriniz, giydiğinizi giydiriniz ve onlara kudretle- ri fevkında bir şeyi emretmeyiniz— diye buyurmuştu. Bu düstur- lara tamamen yahut geniş ölçüde riayet olunmaktadır. Köle sahi- bi, evlendirmemiş bulunduğu cariyelerini istifraş edebilir... Bu odalıkların çoğu kendi hallerinden memnundurlar... Diğer bütün erkek veya kadın kölelere de, umumiyetle, iyi muamele ediliyor,,. İşleri ekseriya hafiftir... Şarkta seyahat edenlerin ifadeleri, Müslü- manların ekserisinin esirlerine insanî muamele ettiklerine şehadet ediyor." C. Snouck Hurgronji (Über meine Reise nach Makka, Ver- handl. d. Gesellsch. f. Erdk zu Berlin, XIV, 1887, s. 150 v.d.) şöyle diyor: — "Avrupalılar, Islâmda kölelik hakkında, Amerika ile Şarktaki şartları birbirine karıştırmaktan dolayı, hatalı hükümler vermişlerdir. Bundan dolayı İngilizlerin, esir ticaretini men' için, koydukları nizamlar hakkındaki sitayişler pek yerinde değildir.
Afrika kabileleri hayat ve hürriyetin kıymetini anladıkları gün esir ticareti nihayet bulacaktır. Bugünkü şartlar içinde onlar için, köle olmak bir saadettir. Denemek için, kendilerine benimle birlik- te yurtlarına dönmelerini teklif ettiğim esirlerin hemen nepsi, bu teklifimi, ancak kendilerini tekrar Mekke'ye getirmekliğim şartı ile kabul ediyorlardı. Bu köleler, umumiyetle, sahiplerinin aileleri içi- ne giriyorlar, birkaç sene hizmetten sonra da, hür insanlar gibi, ce- miyet içine kabul ediliyorlardı; hatta bu esaret sayesinde adam sıra- sına geçtiklerine inanmış bulunuyorlardı... Velhasıl vaziyeti yakın- dan gökdükten ve meseleyi etrafı ile mütalaa ettikten sonra, şu kanaate vardım ki, kölelik aleyhinde yapılan propagandalar hiç de beğenilecek şeyler değildir." Krş. bir de Snouck hurgroji, Bijdr.tot de Taal., Land-en Volkank. v. Ned.-Indie, 5. seri, II, 375 v.dd.; J.F. Keane, Six months in Mecca, s. 94-100; L.Stross, Sklave- rei und Sklavenhandel in Ostafrika und im roihen Meere (Oes- terr. Monatsschr. fur den Orient, 1886, nr. 12, s. 211-215) Snouck Hurgronje (Über meine Reise, göst. yer.) diyor ki: — "Bilhassa habeş odalıklar, bir çok sebepten dolayı, Mekkeliler nezdin- de kendi hür zevcelerinden daha ziyade makbûldür. Bu vaziyeti Şeri- at de örf ve adet de kabul etmiştir." Aynı müellife (Mekke, II. 136 v. dd.) göre: — "Bir veya birçok Mekkelinin anası sıfati ile ümmül- ve- led, her ne kadar ismen hâlâ cariye ise de, Mekke cemiyetine fi'len hür bir uzuv gibi mensuptur... Nazari bakımdan onun çocukları hür ana- lardan doğmuş çocuklarla tamamiyle müsavidir. Fi'liyatta babaların cariyeden doğmuş çocuklarını, hür zevcelerinden doğmuş çocukları- na, tercih ettikleri çok defa görülmüştür; umumiyetle denilebilir ki, hâli ve vakti yerinde olan ailelerde iki sınıf anadan, yani hürler ile ca- riyelerden oğullar vardır ve bir yabana, zahirde bunların vaziyederin- de ve aralarındaki münasebetlerde hiç bir fark göremez." Beşinci Ktsım 297 San'at sahibi, işçi ve hizmetçi gibi kullanılan kölelerin vazi- yeti için bk. Mekke, II. u v.dd. Bu esirlerin umumiyetle hayat şart- lan ağır değildir; yemekleri boldur, "işçi köleler, azat edildikten sonra, ücretli olarak iş ararlar; hizmetçilik, sakalık v.s. gibi; çok defa, bilhassa sahipleri evlenmelerine müsaade etmiş ise, velaye- tin devamını tercih ederler...
Hizmetçi köleler hemen daima yirmi yaşlarında azat edilirler. Bunun bir sebebi de vazifelerinin on- ları hür ve cariye kadınlarla her gün temasa getirmesidir. Hâl ve vakti yerinde olan köle sahibi, mümkün olduğu takdirde, sadık hizmetkârını ev bark sahibi etmek mecburiyetini hisseder; bir esirin azat edilmesi hadd-i zatında sevaplı bir iş telakki edilir. Azattan sonra aile bağı da, eskisi gibi kuvvetli kalır." "Azatlılar için hemen her iş ve mevki açıktır. Hür doğmuş- larla müsavi şartlar dahilinde, hayata atılırlar ve neticede, bu mü- cadele için, diğerlerinden daha az mücehhez olmadıklan görülür; çünkü en nufuzlu şehirliler, emlâk sahipleri ve tacirler arasında birçok azatlılar bulunmaktadır." (göst. yer., II. 13-14) "Velhasıl müslüman esirin vaziyeti Avrupalı hizmetçi ve işçi- ninkinden ancak şekilce farklıdır." (göst. yer., II., 19). J.L. Burekhardt (göst. yer, I., 181-183-357) diyor ki: — "Çölde bir hayli erkek ve kadın siyahî köle görülür. Kendilerine lûtufla muamele edilir, zira fena muamele kendilerini kaçmağa sevkeder; bir müddet geçtikten sonra, azat olunurlar. Bedevilerin yaşama tarzı, zenci kölelerin kendi memleketlerindeki yaşayış tarzlarına çok benzer; bu suretle bu zenci köleler bedevilere ko- layca bağlanırlar ve nihayet adeta kabilenin efradından olurlar. Bununla beraber köleler ve onların nesli ancak kendi aralarında evlenebilirler. Hiç bir vakit hür bir bedevi, bir zenci kadınla ev- lenmez." Krş. bir de C.M. Doughty, Travels in arabia deseria, I, 553-555: —
"Bu yerlerde zenci kanı bahsine gelince her kabile ve şehirde kadın ve erkek zenci köleler olduğu gibi, hür zenci aileler- de de vardır... Arabistan'da kölelerin vaziyeti daima tahammül edileme- yecek gibi değildir ve kendisi ekseriyetle mes'uttur... Eğer kölenin sahibi Allah'tan korkarsa, esiri azat etmek için, uzun senelerin geçmesini beklemez ve azat ettiği zaman da eli boş göndermez. Arabistan yaylalarında —ki, oralarda yalnız vakti ve hali yerinde olanlar köle sahibidir— hayır sahipleri azatlı köle ve cariyeler ev- lendirir ve kendi mallarından onlara ya deve veya hurma ağacı gi- bi şeyler verirler... Bu Afrikalıların gönüllerinde, köle edildikle- rinden dolayı, hiç bir kin yoktur. Onlar ekseriyetle kendi araların- daki muharebelerde esir olmuşlardır. Para ile kendilerini satın alanlar onları kendi aileleri içine sokmuşlar ve erkekleri sünnet etmişlerdir... Allah onlara felâketlerinde lütfetmiştir; onlar: — "Bu Allah'ın lutfudur" diyebilirler; çünkü onlar bu sayede hak di- nine girmişlerdir. Esirlerin yeni vatanları onlara eskisinden daha güzel görünür. Orada onlar Allah'ın hür kullandır, orası onlar için daha yüksek bir medeniyet diyarıdır... Bu cihetle, esarete düş- tüklerinden dolayı, Allah'a şükrederler." (TH. W. JUYNBOLL.) [Zenci esir ticaretinin eski Osmanlı İmparatorluğu dahilin- de dahi, kat'i bir surette, ilgası Abdülmecid zamanında karar altı- na alınmış ve bu hususta Trablusgarp, Bağdad ve Basra vâlileri ile Akdeniz ile Basra körfezindeki Osmanlı donanmaları kuman- danlarına kat'i talimat verilmiş olduğu gibi, o vakit Mısır vâlisi bulunan Said Paşa'ya da, Sudan ve Habeşistan'dan çıkarılıp Mı- sır'a getirilen zencilerin satılmasına nihayet verilmesi ve bu tica- rete devam edenlerin şiddedi bir surette te'dip edilmesi hakkın- da, emr-i âli (bk. Duştur, IV, 368-370) gönderilmiştir.)
Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz kitabından alınmıştır.
Daha fazlası için kitabı alıp okumanız tavsiye edilir.
Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz kitabından alınmıştır.Yazarı: Bahaeddin Sağlam
Devamı: İSLÂMDA KÖLELİK -1 Konumuza bakabilirsiniz
İlgili Aramalar:
Bilgileriniz için teessekkürler :)
YanıtlaSil